"Ancak ihlâslı kulların müstesna.."
Sa'd sûresinde şeytan ile Allah (c.c) arasında geçen münakaşaya denk geldiğinizde siz de dehşete kapılmıyor musunuz? Hani iblis Hz. Adem (a.s.m)'e secde etmiyordu ve Allah (c.c) ona niçin secde etmekten geri durduğunu sorduğunda ise kendisinin ateşten yaratıldığını, ateşin çamurdan daha hayırlı olduğunu öne sürüyordu. Bunun üzerine Allah-ı Azimûşşan, onu kendi katından kovduğunu ve din gününe dek lanetlenenlerden olduğunu söylüyordu. Bundan sonrasını tam tercüme ile okuyalım:
Bismillahirrahmanirrahim.
İblis: "Rabb'im! O halde yeniden dirilme gününe kadar bana süre ver." dedi. (Sa'd|79. ayet)
Allah, "Peki, süre verilenlerdensin." dedi. (Sa'd|80. ayet)
"Zamanı bilinen güne (kıyamete) kadar." (Sa'd|81. ayet)
İblis: "Öyleyse, izzetine andolsun ki onların hepsini azdıracağım." dedi. (Sa'd|82. ayet)
"Ancak içlerinden ihlâslı kulların müstesna." (Sa'd|83. ayet)
"Gerçek budur. Ben, gerçeği söylerim." dedi. (Sa'd|84. ayet)
Allah: "Ant olsun ki Cehennem'i sen ve sana uyanlarla dolduracağım." dedi. (Sa'd|85. ayet)
Yani ihlâstan uzaksan şeytana yakınsın, şeytana yakınsan cehenneme.. Durun, durun! Diğer orantı kulağa ve gönle çok daha hoş gelecektir; ihlâsa ermişsen Allah (c.c) ile yakınsın, O'na yakınsan cennette nimetlendirileceksin! O zaman şeytanın karşımızda güçsüz kalacağı bu hasleti çok yakından tanımamız gerekir. Öyle ki bu hasletle Allah (c.c) katında anılalım..
İhlâs, her türlü şirk, bâtıl inanç ve kötü duygudan uzak durmak, kullukta riyâdan, beşerî ilişkilerde menfaat hesaplarından sakınmaktır. Özet ifâdesiyle ihlâs, Allah’a yönelişte sadece Hakk’ı ve rızâsını gözetmektir diyebiliriz. Belki başka bir kelime ile destekleyecek olsaydık ihlâs için samimiyet diyebilirdik. Samimi bir şekilde iman eden samimi yaşar ve bu samimiyet kişinin dünya bakışındaki perdeleri kaldırır. Hakikaten dünyayı öylesine karanlıkta yaşamaya alışmışız ki henüz perdeler ardında duran, bizleri aydınlığa kavuşturacak nûrlara varamadık. Oysa en çok duyduğumuz kelimedir samimiyet: samimi tövbe, samimi dilek, samimi ibadet, samimi infak, samimi çehre, samimi çaba, samimi insan.. Günlük hayatta da çok kullandığımız bu kelimenin içi henüz tam boşalmamışken, ihlâslı olmakla da bağdaştırarak sıkı sıkıya sarılmalıyız samimiyete ve bizi samimiyete ulaştıracak her şeye. Peki, herkes Allah'a en yakın olamadığına göre biz bu ihlâsı, bu samimiyeti nasıl yakalayacağız? İhlâsımızı neler tehdit edecek? Bu ve buna benzer sorularımızın cevabını elbette Kur'an'dan, peygamber hayatlarındaki kesitlerden, şehit ve salihlerden öğrenmemiz gerekir. Biz de öyle yapalım. İşte şimdi bir daha bismillah çekme vakti.
1) İhlâs, amel ve davranışlara ilâhî yardımı çağıran ve mânevî bir gücün oluşumunu sağlayan yüce bir duygudur. İhlâs sâhibi samîmî kullar, ihlâssız kimselere nisbetle daha güçlü ve başarıya daha yakındır. Nitekim Allah Teâlâ buyurur ki: “Nice sayıları az topluluklar vardır ki sayıları çok olan topluluklara Allah’ın izniyle (ihlâsları sâyesinde) gâlip olmuşlardır. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara|249. ayet) Yani ihlâs, ilâhî yardımı celbeder. Peygamber aleyhissalâtü vesselâm da bunu dile getirdiği bir hadis-i şerifinde “Allah bu ümmete, zayıfların duası, namazları ve ihlâsları sebebiyle yardım eder.” buyurmuştur. (Nesâî, Cihâd, 43) Zaten en büyük yardım da ilk başta okuduğumuz üzere, cehennem azabından kurtulmak olacaktır inşallah.
2)Peygamber hayatlarından öyle güzel kesitler var, öyle anlamlı hâdiseler var ki ihlâs üzerine.. Hangi birini buraya kaydedeceğimi bilemedim. Bizim peygamberimiz üzerinden ihlâs hususunu ele alacak olursak eğer, ilk günden itibaren davasından vazgeçmeyen dirayetli bir karakter görürüz. İslâm nûrunun doğuşundan rahatsız olan müşrikler, Ebû Tâlib vâsıtasıyla yaptıkları teşebbüslerin netîcesiz kalması karşısında, bu defâ Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’e geldiler ve şu sözleri sarf edecek zelilliğe düştüler: "Zengin olmak istiyorsan, sana istediğin kadar mal verelim; öyle ki kabîleler arasında senden zengin kimse bulunmasın! Reislik arzusundaysan, seni kendimize baş yapalım; Mekke’nin hâkimi ol! Şâyet asîl bir kadınla evlenmek fikrinde isen, sana Kureyş’in en güzel kadınlarından hangisini istersen verelim! Ne istersen yapmaya hazırız. Yeter ki, gel bu dâvâdan vazgeç!" Allah Resûlü (s.a.v) de o gâfillere şöyle buyurdu: “Ben sizden hiçbir şey istemiyorum. Ne mal, ne mülk, ne saltanat, ne reislik, ne de kadın! Benim tek istediğim, tapmakta olduğunuz âciz putlardan vazgeçerek yalnız Allâh’a kulluk etmenizdir!”. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, biliyordu dünyanın ve dünya mallarının amellerimize gölge düşürdüğünü. Nitekim bu ölçüye dikkat çeken bir ayet de şöyledir: "Dünyâ hayâtını ve güzelliklerini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz; onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İşte âhirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zâten yapmakta oldukları da bâtıl; yâni kabûl şartlarına uygun değildir."(Hûd|15-16. ayet)
Hiçbir dünyalık promosyon istemeyip sadece Allah için hizmet eden bir Nebî'yi bize örnek olsun diye gönderen Allah (c.c)'a hamdolsun.
3)Şüphesiz birçok şehit ve salihin hayatlarından örnekler verebilirim ama ihlâs gibi bir konuda Hz. Ali (r.a)'nin şu naif olayı geliyor aklıma: İmâm Ali (r.a) savaşta kâfirle cenk etmiş ve onu altına alıp tam boğazını keseceği sırada kâfir onun yüzüne tükürmüş. İmâm Ali (r.a) yüzüne tüküren kâfiri bırakınca o, şaşkınlıkla: “Ne diye bırakıyorsun beni? Ben seni hiddetlendirmek için yüzüne tükürmüştüm ve beni daha hiddetle öldürürsün sanıyordum.” İmâm Ali (r.a) belki hepimizin ajandalarına not alması, kaydetmesi gereken şu sözleri söylemiş: “Ben seni Allah için öldürmek istiyordum. Ancak sen yüzüme tükürünce öfkelendim ve fiilime hiddet gâlib oldu. Hiddet ise intikam kokan nefsânî bir duygudur. Ben seni böyle nefsânî bir duyguyla öldürürsem yaptığım iş ihlâs hudûdundan çıkar, ben de kâtil olurum.” Demek ki ihlâssızlık insanı katil dahi yapar, dünyaya nâm salan bir cengâver olsan bile.
4)İhlâs kulun gönül dünyâsında inşâ etmeye çalıştığı çok ince bir duygu ve mânevî bir sırdır. Bu sırra erişmek için ömürlerini sarf eden ermişlerimizin, âlimlerimizin ihlâstan ne anladıklarına, bu cennetten gömlek misali mis kokulu giysiyi nasıl giydiklerine bakmak gerekir. Nitekim Cüneyd Bağdâdî der ki: “İhlâs kul ile Allah arasında bir sırdır. Onu melek bilmez ki sevap yazsın. Şeytan bilmez ki ifsad etsin. Hevâ bilmez ki ona karışıp bozsun.” İhlâs ile riyâ arasında da ince bir çizgi vardır. Çoğu zaman insanlar ihlâs üzere olduğunu sanıp riyâya düşerler. Fudayl b. İyâd’ın şu sözü bu konuda mühim bir ölçü ortaya koymaktadır: “İnsanlar görecek diye ameli terk etmek riyâdır. İnsanlar görsün diye amel etmek ise gizli şirktir.” Doğru olan ise bu sözde kastedilen manadaki ihlâsa sarılıp sözü edilen iki tehlikeden de korunmaktır. Mesnevî’de ise Mevlânâ Hazretleri'nin anlattığı şu hikâye, riyâ ile ihlâs arasındaki duygu çatışmasını, sonuçta insanı ibâdete yönlendiren bir mahcûbiyetin ihlâsa da zemin hazırlayacağını ifâde etmektedir: (...) Adamın biri hızla câmiye girerken halkın câmiden dışarı çıktığını görür ve: “Namaz bitti mi ki cemaat dağılıyor ve insanlar mescidden çıkıyor” diye sorar. Cemâatten biri şöyle cevap verir: “İmam cemâatle namazını bitirdi. Sen niye içeriye giriyorsun? Baksana cemâat de dağılıyor, görmüyor musun şaşkın adam?” Namaza yetişemeyen kişi içi kor gibi yanarak öyle bir “âhh” çeker ki âdeta ağzından yalın bir duman çıkar. Gönülden çıkan “âhh”ta yanık ve kan kokusu vardır. Namaz kılanlardan birisi bu kokuyu alıp onun yanına sokulur ve der ki: “Bu âhı sen bana ver. Ben de kıldığım namazı sana vereyim.” (...)
Özetle beden için ruh ne ise ibadet için ihlâs da odur. Bedeni güzelleştirip ruhu aç bırakmak ne türden bir eziyet ise ibadetlerle çevrelenip ihlâstan nasiplenememek de öylesine bir eziyettir. Din gününde yaptığımız ibadetlerin çokluğu, uzunluğu, insanlarca ne kadar güzel anıldığı kıymetsizdir. Dıştan bakıp güzel Müslüman göründüğümüz için övünmemeliyiz.
Güzellik hususunda Şeyhî tarafından asırlar önce yazılmış şu beyit çok hoşuma gider:
Gülzâra den ki hüsnüne mağrûr olmasın
Kış erişir bozar ne düzülse bahâr ile
Rabbim! Bizlere cehennemden korunacağımız, senin nûrunu görmemize vesile olacak bu cennet kıyafetine layık olabilmeyi nasip eyle. Gönüllerimizi sensizlik kışı ile baş başa bırakma, sana karşı hamdsizlik ve hadsizlikten bizleri sakındır. Bizi senden razı kıl, sen de bizden razı ol Allah'ım. Âmin.
Mekiye Aksa Yeşil
*********************