Dünya, birbiriyle etkileşim içerisinde bulunan üç boyutlu bir olgudur. Yaşantılarına bu üç boyutu unutmayarak ona göre hareket edenler, dünyadaki görevlerini hakkıyla yerine getirmiş ve ahiret yurdundaki güzel nimetlerle bezeli cennet hayatını kazanmış olacaklardır. Dünyanın bu üç boyutunu inceleyecek olursak;
Bunlardan birincisi; Yüce rabbimizin de Kur’an’da sık sık dikkatimizi çektiği Kur’an dışındaki ayetlerinin bulunduğu muhteşem oluşumdur. Dünyaya bu yönünden bakacak olursak emek sarf edilerek anlaşılması gereken bir mekân oluşudur. Allah’ın kurduğu muhteşem oluşumdaki sırları keşfetmeye çalışmak, dünyayı okumak, anlamaya çalışmak bizi O’nunla yakınlaştıracağı için teşvik edilen bir husustur. Bu hususlar, Allah’ın Kur’an’da gerek kâinatın gerekse tüm canlı ve cansız varlıkların yaratılışlarıyla ilgili olarak bildirdiği kevni ayetlerde, Allah’ın varlığının delillerini ortaya koyan ayetlerde kendini göstermektedir.
İkincisi; ahiret yurdunun kazanılmasına imkân verecek olan boyuttur. Dünyanın bu boyutuna bakacak olursak insanların önemli sorumluluklarının bulunduğu ve bu yükümlülükleri hakkıyla yerine getirmeye gayret göstermeleri gerektiğidir. Bu yükümlülükler Allah tarafından gönderilen peygamberler ve indirilen kitaplar vasıtasıyla bildirilmiştir. Bu hususta insanoğlunun vazifesi üzerine düşen görev ve sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmeye gayret etmek ve salih ameller işleyerek faydalı işler ortaya koymaktır.
Üçüncüsü ise insanoğlunu ilk iki boyuttan uzaklaştırıp imtihanını kaybetmesine yönelik olan, insanların heva ve heveslerine hitap edip onları aldanışa sürükleyen boyuttur, yani yaratıcımızın sakınmamızı istediği yönüdür. Dünya yaşamının diğer alanlardaki faaliyetlerimizi etkilemesine izin vermemek, dünya hayatını kazanmanın en önemli şartıdır.
Dünyanın bu üç boyutuna vakıf olan insanoğluna düşen görev, bu boyutların birbirini etkilemesine izin vermeden dünya imtihanının kaybedilmesine müsaade etmemektir. Yaşanılan süre boyunca bu üç boyutun birbirini etkisiz hale getirmesine izin vermeyerek, imtihanlarla dolu olan ve kutsal bir görev olan kulluk görevini layıkıyla yerine getirerek, ahiret yaşamını kazanmaktır.
Dünya ve ahiret arasında denge kurabilmek insanoğlu için oldukça zor ve ehemmiyetlidir. Rabbimizin bize bu konuda yardımcı olması ve rehberlik etmesi için gönderdiği en önemli deliller peygamberlerdir. Onlar hem bize yol göstermekte hem de birer rol model olmakta öncüdürler. Bizlere ahiretin varlığını her daim hatırlatmakta ve ona uygun eylemlerde bulunmamız gerektiğini söylemektedirler. Çünkü bu dünyada yapılan hiçbir şey boşa değildir ve her şeyin hesabını rabbimiz bizlere ahiret gününde soracaktır. Yani yapılan her şeyin bir karşılığı olacaktır. Bu konuda peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bir hadisi şerifinde şöyle buyurduğunu görmekteyiz.
"Dünyada iyi işler yapanlar, ahirette iyilik göreceklerdir. Dünyada kötü işler yapanlar, ahirette yaptıkları kötülüğün karşılığını göreceklerdir." (İmam Buhari, El-edebü’l müfred)
Yukarıdaki hadiste de beyan edildiği üzere görmekteyiz ki dünya ahiretin tarlasıdır ve bizler bu tarladaki ekinleri özel ve güzel bir biçimde ekip ihtiyaçlarını karşılamalıyız ki iyi sonuçlar alıp hasadımızı en iyi bir biçimde yapmış olalım.
Rabbimizin bize bahşetmiş olduğu yüce kelamında da dünya ve ahiret dengesi adına pek çok ayet bulunmaktadır. Bunlara örnekler verecek olursak:
"Allah’ın sana bahşettiği servet ile ahiret yurdunu kazanmaya çalış, dünyadan da payına düşeni unutma. Allah sana nasıl iyilikte bulunduysa, sen de öyle iyilikte bulun ve sakın yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya kalkışma! Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas 28/77)
"İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, “Rabbimiz! Bize (nasibimizi) dünyada ver.” derler; böyle kimseler için ahirette bir nasip yoktur. Onlardan öyle kimseler de vardır ki, ‘Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru.’ diye yalvarırlar. İşte bunlar, yaptıklarına karşılık paylarına düşene kavuşacaklardır. Allah, hesabı çabuk görendir. " (Bakara 2/200-202)
Bu ayetten de anladığımız üzere rabbimiz bizden ne sadece dünyada iyiliği ne de sadece ahirette iyiliği istememizi emretmiyor. Bizlerden her iki yer için de iyilik istememizi emir buyuruyor. Bu nedenle de yaşamımızı sürdürmek zorunda olduğumuz mekanlar için yüce yaratıcımızdan sıhhat dilemeli ve iyilik istemeliyiz. Rabbimizin kullarına ihsanı bol olduğundan ona dua ederken de cimri davranmamalıyız.
Bediüzzaman, Risale-i Nur’unda da dünya ve ahiret dengesinin ehemmiyeti adına önemli yazıları bulunmaktadır. Onlardan da birkaç örnek verecek olursak:
"İnsanlar, insana verilen cihazat-ı maneviyeyi, eğer nefsin ve dünyanın hesabıyla istimal etse ve dünyada ebedi kalacak gibi gafilane davransa, ahlak-ı rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur. Eğer hafiflerini dünya umuruna ve şiddetlilerini vezaif-i uhreviyeye ve maneviyeye sarf etse, ahlak-ı hamideye menşe, hikmet ve hakikate muvafık olarak saadet-i dareyne medar olur." (Mektubat, s.37)
"Ahiret ve dünya muvazenesini muhafaza etmek ve her vakit havf ve reca ortasında bulunmak maslahatı iktiza eder ki, her dakika hem ölmek, hem yaşamak mümkün olsun." (Sözler, s.309)
Görüldüğü üzere Müslümanlar olarak üzerimize düşen önemli görevlerden biri; dünya ve ahiret dengesini kurabilmek, aynı zamanda bu cihette yaşantımıza devam edebilmektir. Bu sebeple hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi de ahirete hazırlanmak gerekmektedir.
Ayşe Nur ERGİN