Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariat 56)
Bu ayeti kerimede Allah-u Teâlâ yaratılanlar arasında cinleri ve biz insanları muhatap alarak emir ve yasaklara karşı mükellef tutmuştur. Yaratılış gayemizi kulluk olarak tayin etmiştir.
Kullukta süreklilik ve düzenlilik esastır. Zira hadis-i şerifte buyurulur ki:
"Amellerin Allah Teâlâ' ya en sevimli olanı, az da olsa devamlı olanıdır."
(Müslim, Müsafirîn,218)
İşte biz yaratılanlardan istenilen, ef'ali mükellefe denilen İslam'ın vecibelerini sürekli ve düzenli yapmamızdır. Kendi keyfimize ve zevkimize göre değil her zaman ve her zeminde emredildiği şekliyle yapmaktır. Zira amelsiz iman düşünülemez.
Muhammed Nurul Arabi, Noktanın Sırrı kitabının 13. faslında, imanı tarif ederken:
El imanu;
ikrarun bil lisani,
tasdikun bil kalbi
ve amelün bil erkani
Yani: “iman dil ile ikrar kalp ile tasdik ve gereğine göre amel etmektir” der.
Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de de iman ve salih amel hep birbiri ardınca zikredilmiştir.
Bakara suresi 25. ayette: "Resulüm iman edip salih amel işleyenleri müjdele" diye buyurulur.
Ali İmran 57. ayette de: "İman edip dünya ve ahirete faydalı işler yapanlara gelince Allah, onlara mükâfatlarını eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez buyurur."
Yine Asr suresinde de: "Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bunların dışındadır." buyurulur.
Bunun gibi Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde iman ve salih amel beraber zikredilir. Tıpkı vücudumuzun gıdalara ihtiyacı olduğu gibi imanın da salih amelle doyurulmaya ihtiyacı vardır. Haddizatında amelsiz iman sönmeye mahkûmdur.
Salih amel deyince de akla ilk gelen: ihlastır.
Amellerin salih olabilmesi için Allah rızası gözetilerek yapılması gerekir. İnsanların hoşnutluğunu kazanmak için yapılanlar asla kabul olunmaz.
Zira burada niyet Allah rızası değildir ve bu, kişiyi riyaya sürüklemiş olur.
Peygamberimiz (s.a.v) : "Ümmetim için gizli şirkten ve şehvetten kaygı duyuyorum." demiş; sizden sonra da hala şirk olacak mı sorusuna, "Evet, fakat güneşe, aya, taşa ve puta tapmak şeklinde olmayacak, insanlar ibadetlerini riya için yapacaklar." cevabını vermiştir. ( Müsned, IV,124).
Yine ihlas bağlamında Rabiat-ül Adeviyye' nin menkıbelerinde şu olay geçer:
Bir gün Rabiat-ül Adeviyye bir elinde su bir elinde ateş Basra sokaklarında acele ile gezinir. Onu görenler ne yaptığını sorarlar.
O elimdeki ateşle cenneti yakmaya, suyla da cehennemi söndürmeye gidiyorum!! çünkü sizler amellerinizi Allah rızası için değil cenneti kazanmak cehennemden de korunmak için yapıyorsunuz der.
Girişte dediğimiz gibi amelde süreklilik esastır. Lakin bazı zamanlarda bir durgunluk, rehavet çöker insanın üzerine ve amellerde gevşeklik gözlenir.
Şeytan da bunu ister çünkü şeytan insandaki gevşeklik ve umutsuzlukla beslenir. Kişinin kalbini vesveseleriyle yorarak onu amellerden uzak tutmaya çalışır. Bu gibi zamanlarda Müslümanın tam bir teslimiyetle Rabbine dönmesi gerekir. Sabır ile bu halin üzerinden kalkması için harekete geçmesi gerekir. Harekette bereket vardır prensibini şiar edinip bu dinginlik ve durağanlıktan dinamizme geçmesi gerekir.
Zira şeytanın oyuncağı olma yolunun ilk adımları;
tembellik, kararsızlık, ümitsizlik, isteksizlik ve başıboşluktur...
Sabır ve teslimiyetin küçük adımları ile harekete geçip tevekkülle Allah'a dayanan Müslüman kurtuluş yolunu bulmuş olur.
Bu yola girdikten sonra Allah'ın izniyle içinde bulunduğu olumsuz atmosferi üzerimizden atmış oluruz.
Kulluk için gönderildiğimiz bu geçici dünya hayatında; imanımızı salih amelle, amellerimizi ise ihlas ile süsleyip, ahseni takvim üzere Rabbimizin rızasını kazanmaya çalışalım.
Rabbim bizleri istikametten ayırmasın.
Kalbimizi onun dini üzere sabit kılsın, vesselam.
Esma ÖZBEKLİ