İlk insana isimlerin öğretilmesiyle ilahi bir vasıta olarak tecelli eden iletişim mefhumu, fertlerin varlığını ve biricikliğini ispatlama çatışmasında kılıç vasfı görmüştür. Kılıcını kontrol edebilenler kimi neferleri bu kılıcın haşmeti ve güzelliğiyle, kimilerini ise kaviliğiyle tahakküm altına almış, neticede sınırlı sayıda kılıcın altında gölgelenen veya savaşan kitleler oluşmuştur.
Hürlük düşkünlüğünün, ketleme dürtüsünün prangalarını kırdığı kişiler tedricen mevcut sınıflardan ayrışarak özgür meclisler kurdu. Tıpkı Müslümanlık sınıfının ortaya çıkmasıyla Daru’n Nedve’ye mukabil Daru’l Erkam meclisinin oluşturulması gibi. Sınıflar arası ve sınıf içi iletişimin kıt kanaat sağlandığı dijital çağ öncesi zamanlarda ehil insanların söz sahibi olduğu bu kurumlar, mensuplarının etik yükünü de sırtladıklarından dolayı sınıfların önde gelen aydın temsilcilerinden hareketle kritik edildiği mecralardı. Sosyal medyayla birlikte grup önderlerinin ve müntesiplerinin ses mesafesinin neredeyse eşitlendiği özgü meclisler oluştu. Bu durum önceleri görüşünü yalnız kendi çevresine iletebilen bireyin kurumların etki alanına sahip olmasına, liyakatinin ve ahlakının mensubu olduğu sınıfa atfedilmesine yol açtı.
Dijitalleşmenin her geçen gün artmasıyla bu sanal platformlara ayrı bir âlem özelliği yüklendi, asıl benliğinden bağımsız bir kişilik oluşumu tatlı yalanların ardına sığınılarak meşrulaştırıldı. Sonuç olarak günümüzde üyesi olduğunu ifade ettiği din, ideoloji, politik düşünce içeriğinden bihaber; herhangi bir eylem gerçekleştirmeden ulaşılan bilginin fikri anlam taşıdığını zanneden sözde sosyal medya vaizleri türedi.
Biliriz ki her yenilik kendi kültürüyle gelir. Bilinçli toplumlar bu kültürü kendi değerler süzgecinden geçirir, gerekli ölçütleri koymaktan çekinmez. Sanal âlemi post-gerçeklik güzellemesiyle reel hayattan ayrı tutmak kullanıcılara tabii olunan kurallardan soyutlanma imtiyazı vermiştir. Bu durum ne yazık ki Allah’ın tüm âlemlerin Rabbi olduğunu düşünemeyen Müslümanların sanal âlemde yanlış bir temsiliyet sergilemelerine sebep oldu.
Görünürlük ve etkileşim üzerine kurulu sosyal medya, Müslümanlar tarafından ibadetlere, hayırlı işlere teşvik edici bir araç niyetiyle kullanılsa da paket halinde sunulmuş bilgilerle, amil olmadan hareket edildiğinde yapılan paylaşımlar itibar elde etme amacına dönüşür. “Savaş için çalım satarak ve halka gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve insanları Allah yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” Enfal, 47
Sosyal medya çemberi içine aldığı insanları zamanla FOMO (fear of missing out) sendromu denilen gelişmelerden haberdar olamama, günceli kaçırıp meselenin dışında kalma korkusuna kaptırarak hastalıklı bir hal oluşturur. Öyle ki maruz kalınan paylaşımlar kötü ruh haline sebebiyet verse bile kişi ekranı kaydırmaktan vazgeçmez (doomscrolling), olumsuz haberlere dahi bağımlı bir hale gelir. Zamana yemin eden bir yaratıcıya kulluk eden Müslümanlar, çoğu kez bu aldanışa düşmektedir. Meşhur bir kıssada anlatıldığı üzere güneşin sermayesi buz olan adamın buzlarını erittiği gibi zamanın da uhrevi gayeler uğruna satılması gereken ömür sermayemizi erittiğinin bilincinde olmalıyız.
Sanal platformların paylaşımları uygun bir ölçütle elemiyor oluşu bilginin niteliksiz ellerde kıymetsizleşmesine, haberin iletim ahlakından yoksun kimselerce yayılıp zan yığınları oluşmasına ve çoğu zaman aslı olmayan meseleler üzerinde sonuçsuz münakaşalara yol açıyor. Efendimiz sav`in, hakkında `Beni Hud suresi yaşlandırdı’ buyurduğu “Emrolunduğun gibi dosdoğru olmaya devam et!” (Hûd Sûresi,11) ayetine mukabil sosyal medya Müslümanları çoğu zaman bu zanları yaymaya omuz olmaktadır. Yine : “Zandan kaçının, çünkü zan sözün en yalanıdır” Hadis-i Şerifi Müslümanlar tarafından sanal âlemde sıklıkla kıstas olarak alınmamaktadır. Sanal âlemin tanıdığı özgürlük(?) her mecrayı kuşatan düsturlara burada itina edilmemesine sebep oluyor.
Bilinçsiz sempatizanlık, trollük, yazı dilinin duyguyu aktarmadaki yetersizliği sosyal medyada bir savaş havası oluşturur. Dijital dünyanın algoritmaları bizi mensubu olduğumuz din, siyaset gibi konularda aynı görüşe sahip insanlarla muhatap ederek bir fanusun içine tıkar (echo chamber). İnternet çağının beraberinde getirdiği acelecilik sosyal medya ortamında tartışılan konuların anlaşılması için tefekkür zamanı da bırakmaz. Araştırma ve öğrenmedeki tembelliğin varlığıyla insanlar farklı görüşlere karşı aynı saftaki popüler insanların cevaplarının alıntılarına sığınır. Müdafaa ettiği fikre hâkim olmadan, taklidin ve sıradanlığın zayıf zırhının arkasından taarruz cesareti gösterir.
İslam dini “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra,36) ayeti ve öğrenmeyi tavsiye eden çok sayıda ayetlerle sosyal medya kullanıcısı Müslümanlara eylemde bulunmadan önce meselenin iç yüzünü kavramayı öğütlüyor.
Sosyal medya muharebelerinde sergilenen sert ve aşağılayıcı üslup özellikle ulvi bir sınıfın temsilcisi olan Müslümanlar tarafından silahlaştırılınca yanlış bir İslam anlayışı oluşturuyor. "Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi." ( Ali İmran,159)
İlmi mübahasenin olduğu her alanda münazara kaçınılmazdır. Fakat ilim kavramının avamileştiği bu çağda seçici olmadan yapılan münazaralar fırtınalı bir okyanusta kürek sallamaya benzer. Eskiler münazarada ilmi birikimi kıstas alırlar, alın teri olmadan, menfi niyetlerle sunulan fikirler kaale alınmaz, yayılmaz ve çoğu zaman etki göstermeden yok olup giderdi. Müslümanların sosyal medyada takınması gereken tutum tam da budur. Tartışmalarda konuya hâkim, vakarlı bir şekilde sabırla ve güzel üslupla hareket edilmeli; gürültü çıkarıp odak kazanmayı amaçlayanlar izolasyona tabii tutulmalıdır.
Sanal dünyanın tüm bu harap edici gürültüsüne rağmen hayrı ve sabrı tavsiye etmeyi dert edinmiş, buradan gönüller yapıp iyiliklerin yayılmasına vesile olmuş gül yetiştiren insanları örnek alarak şairin ifadesiyle diyoruz ki:
Bizim bu sası karanlığa zorla, zorlayarak tutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumuzun borcu.
Rümeysa ALKAN