Aktüel Pencere
11.08.2023

Sapkınlığın Yeni Çehresi

Tarih boyunca birey ve toplumu farklı yönlerden ifsat etmeye çalışan şahıslar ve düşünceler olmuştur. Bu düşünceler bazen evrim düşüncesi gibi bilim kılıfıyla, bazen kominizim ve sosyalizm gibi emek ve eşitlik sloganıyla, bazen demokrasi gibi ülkeleri işgale varan despotlukla, bazen ırkçılık ideolojisi gibi etnisite referansıyla ve bazen de sınır tanımayan ahlaki sapkınlık gibi cinsiyet eşitliği gibi safsatayla topluma enjekte edilmiştir. 
Bir zoolog (hayvan bilimci) olan Alfred Kinsey’in sapkın çalışmaları, bir Yahudi ailesi olan ve dünya baronu olarak bilinen Rockefeller Vakfı tarafından finanse edildi. Aile içi ensest ilişkiden tutun 4 aylık bir bebeğin sözüm ona cinsel performans testine kadar insanlık dışı 200 değişik cinsel eğilim davranış tespiti ve çok sayıda sapkın deneylerin çoğunun aslında kurgu ve sipariş olduğu sonradan anlaşılacaktı. Bu sapkın çalışma “sosyal gerçekler” kılıfıyla Kinsey Skalası olarak yayımlandı. Doğruluğu hiçbir zaman teyit edilmeyen bu sahte ve manipüle edilmiş lokal çalışmayı referans alan, Rockefeller Vakfının parasal destek sağladığı diğer bir kuruluş olan Amerika Barolar Birliği, o güne kadar (1955) Amerikan ceza sisteminde "suç" olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik artık suç olmaktan çıkarıldı ve cinsiyetin tanımı da açık uçlu olarak değişti. Böylece toplumu zehirleyen bu sapkın düşünce ve ilişki biçimi, arkasına ABD gibi bir devletin koruyucu kanunlarını alarak buradan dünyaya pazarlanmaya başlandı. 
Nesli ifsat etmek için karanlık güçlerin desteklediği adeta insi ve cinni şeytanlardan icazet alan bu sapık, kimi kesimlere göre artık “20. yüzyılın ahlakını değiştiren en etkili bilim adamıydı!” Bugün dünyada ve Türkiye'de gerek LGBT, gerekse pedofilik olayları "Kinsey Vakası"nı anlamadan, doğru bir şekilde kavramak mümkün değildir.
Bu gün batı(l), ürettiği bu sapkın düşüncenin bedelini çok ağır ödüyor. Eşcinsel bir bireyin kendini tanımladığı cinsiyet dışında bir isim veya zamir ile hitap edilmesi 250 bin dolara kadar para cezasına sebep olmaktadır.
Bu sapkın ideolojinin hedefinde iki temel kurum vardır; din ve aile. Medeniyet tarihi boyunca edep, hayâ, iffet gibi ahlak normlarını referans alarak insana en ulvi değeri ve şahsiyeti kazandıran toplumlara karşı savaş açan bu şeytani yapı; ele geçirdiği hiçbir birey veya topluma kalıcı bir mutluluk sağlayamamıştır. İnsani değer yargılarının kaynağı olan din ve pratiğinin uygulanmaya başladığı aileyi devre dışı bırakarak toplumu kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmeye çalışan bu karanlık şer odaklarının temel gayesi; dünya nüfusunu aşağıya çekmek, bireylerin ebeveyn, aile, gelenek ve dini referanslarla değil, küresel baronların dayattığı sınır tanımayan ahlaksızlık ve yönlendirilmiş bir tüketime bağımlı modern köleler yetiştirmektir.
Manevi değerlerimizi, aile kurumu ve neslin devamını yok etmeyi amaçlayan küresel kapital sermayenin yüzyıllardır Afrikayı sömürdüğü gibi birçok coğrafyada halen devam eden savaş ve soykırımlardan sonra devreye koyduğu en büyük toplumsal felaket, bu sapkın düşüncedir. Bu düşünceyi kabul etmenin, benimsemenin, yaymaya çalışmanın veya normal karşılayıp saygı duymanın; bu projenin hedefine ulaşmasına bilerek veya bilmeyerek hizmet etmenin, ortak olmak anlamına geldiği unutulmamalıdır.
Bu sapkın düşüncenin temel argümanı ve felsefesi, adeta trajikomik bir vaka gibi. 
Şu sloganlara bakar mısınız:
Cinsiyet ebeveynler veya doktorlar tarafından atanmıştır! 
Yanlış bir bedende dünyaya gelmişim! Bu beden bana ait değil!
Kişi, kendini cinsiyet olarak nasıl hissediyorsa öyle kabul edilmeli?
Artık 4 yaşındaki çocuklar bile kendini farklı cinsiyette hissettiğini ifade ediyor!
Cinsiyet belirten uzvumu fazlalık olarak hissediyorum, o bana ait değil!
Kimsenin bana hitap ederken kız veya erkek zamirlerini kullanmalarını istemiyorum?
Bu sapkın düşünceyi normal görmeyen herkes “homofobik”! onların tabiri ile düşmandır.
Bu düşüncelere sahip kişilerin çok da sağlıklı bir ruh haline sahip olmadıklarını anlamak için bu kişilerin söylemlerinden daha vahim olan, bizzat yaşadıkları tabloya baktığımızda daha net anlaşılacaktır. 

Bir eşcinselin, ortalama partner sayısı (farklı kişiler ile yapılan gayrimeşru ilişki)  500’e kadar değişiyor. Bu durumu hangi anne baba kabul edebilir veya hangi anne baba çocuğunun böyle bir yola düşmesine razı olabilir.

Avrupa’da, eşcinselliğe özgürlük sunan ve devlet desteği ile tüm yasal haklara sahip oldukları İsveç’te, cinsiyet değiştiren kişilerin intihar oranlarının, normal bireylerden 20 kat daha fazla olduğu resmi istatistiklerde kayıtlara geçmesi bu gençlerin aslında nasıl bir ruh halini taşıdıklarının en acı örneğidir.

Sapkınlığın yasal koruma ile desteklendiği ve bu işin öncü ülkesi olan ABD’nin Ulusal Madde Bağımlılıkla Mücadele Kurumu’nun yayımladığı rapora göre; LGBT bireylerinin madde bağımlılık oranı %40 civarında, bu oran dünya ortalamasının yaklaşık 8 katı kadar.
Bugün artık batı ülkelerinde bu sapkın aktivizm, popüler bir kültür haline gelerek aileleri bitirme noktasına taşımıştır. Her türlü değerin, ifade özgürlüğü olarak aşağılanabildiği batıda ise ne gariptir ki tek tartışılamayan konu sadece bu sapkın düşüncedir! 
Hayatın geçici bir döneminde çoğu kişinin yaşadığı olası sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunlardan kaynaklı mutsuzluk kadar doğal bir şey olamaz. Genç bir bireyin yaşadığı bu sıkıntılı dönemi bir fırsata dönüştürüp, bu problemin kaynağını biyolojik kimlik bunalımına dayandırıp gençleri kendi öz bedeninden tiksinmekle, farklı cinsiyet tercihlerine zorlamak ne kadar iyi niyetli bir teşhis ve çare  olabilir!  Oysaki çoğunlukla ergenlik döneminde yaşanan ve kaynağını bambaşka sorunların teşkil ettiği problemlerin çözümü konusunda sorumluluk sahibi kurumların ve uzmanların en güzel şekilde destek olması gerekmez miydi? Veya gençlerin bu süreci atlatıncaya kadar art niyetli kişilerin eliyle farklı noktalara götürülmeden önce ihtiyaç duyulan psikolojik destekler sağlanıp sahip çıkılması gerekmez miydi?  
Şehvetin duygu olarak insanda var olması, bunu istediği zaman istediği kişi ile tatminde kullanabileceği anlamına gelmediği için şehvet duygusunu taşımak, sapkın hiç bir eylemi de asla meşrulaştırmaz. İnsan, öfkesini nasıl ki kontrol etmez ve öfkesine yenik düşerek bir cinayet işlediğinde hiçbir şekilde masum gösterilemez ise aynı şekilde şehvet duygusunu da başıboş bırakamaz, olayın nerede ve ne şekilde sonuçlanacağını kendi haline bırakmamalı. Çünkü insana güçlü bir irade verilmiştir, bu irade ile öfkesini, hırsını ve şehvetini kontrol altına alabilir. Aksi takdirde akıl ve iradeye rağmen hiçbir ilke ve ahlak kuralı tanımadan yapacağı tüm fiillerin bizzat sorumlusu ve suçlusu olarak kendisinden hiçbir mazeret kabul edilmez.
Kasıtlı olarak iddia edilenlerin aksine, eşcinselliğin tedavi edilebilir bir rahatsızlık olduğunu ve eşcinsellere herhangi bir zararı olmayan tedavi yöntemi ile %71'lik bir başarı elde edildiğini Shwartz ve Masters, yaptığı bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış ve yayınlanmıştır. Buna rağmen eşcinselliğin psikolojik hastalık olduğunu reddeden çevrelerin derdinin, toplumu ahlaki olarak ifsat etmek ve aile mefhumunu yıkmak olduğu apaçık ortada.
Bu düşüncenin bilimsel, tarihsel ve kültürel hiçbir geçerli dayanağı olmamasına karşın sadece ideolojik bir sapkınlık olarak varlık göstermeye devam ediliyor. Gençlerin bir ömür boyu cinsel-psikolojik bir girdaba girip telafisi olmayan bir pişmanlık tuzağına düşmeden ve artık çok geç olmadan sorumluluk sahibi kişilerin, bu tahribata “dur!” deme vakti gelmedi mi?
Bu sapkın düşüncenin ideolojik savunucuları, şu gerçeklere cevap verebilecek mi acaba?
Her insanın idealinde mutlu bir yuva kurma hayali vardır ve bu mutlu yuvanın en değerli meyvesi çocuklardır. Eşcinsel ilişkiyi benimseyen bir dünyada yani çocukların olmadığı bir toplumda insan nesli nasıl devam edebilir? Nesli tükenmekte olan hayvanlar için üzülenlerin gözünde insan neslinin hiç mi değeri kalmadı?
Trans düşüncesine sahip bir toplumda huzurun kaynağı olan aile veya insanlığın geleceği ile ilgili konularda nasıl bir kaygı taşınmaktadır?
Cinsiyetsizliği ahlaka ve bilime aykırı görenleri “homofobik” olarak gösteren eşcinsel aktiviteler! Eşcinselliğin genetik olmadığını çünkü eşcinsel bir genin olmadığını bilmiyorlar mı? Biyoloji biliminin XY kromozomlarına sahip bireyi erkek XX; kromozomlarına sahip bireyi kadın olarak tanımlamsı, gözlem ve deneye dayalı bir gerçek olduğu halde bile bile bu bilimsel gerçeği reddeden düşüncenin ideolojik bir dayatma olmadığını kim söyleyebilir?
Kendini artık kadın olarak gören ve sentetik hormon yüklenerek kadınlık görünümüne girmeye çalışan bir erkek ne kadar kadın olabilir ki! Böyle biri umuma açık bayanlar tuvaleti veya hamamını rahat bir şekilde kullanabildiğinde toplumdaki kadınlar bu sapkın kişiden ne kadar emin olabilir? 
Veya bir erkek, artık kadın olmaya karar verdi ise ve kanunlar da bunu onayladıysa kadınlara ait herhangi bir spor dalındaki bir müsabakada yıllarca emek veren kadın sporcuların bu trans erkek ile adil bir yarış yaparak kazanma şansı olabilir mi? 
“Kendimi böyle hissediyorum!” düşüncesi ile yarın hastanelere başvurup; 
Bir kolumu fazla hissediyorum, aldırmak istiyorum! 
Bir gözümü fazla hissediyorum, aldırmak istiyorum! 
Bu ruh bana ait değil yanlış kişide dünyaya geldim, doğru bedenime ulaşmak için ötenazi istiyorum! diyen kişinin bu beyanı esas alınarak bu isteği hemen yerine getirilir mi? Ya da psikiyatrik bir vaka olarak tedavi mi başlatılır?
Bir çocuk 18 yaşına girmeden karar verme yetkisine ve yeterliliğine sahip değil. Belirli bir yaşa varmadan araç kullanma, oy kullanma ve evlenme gibi tercihlerini kullanamazken nasıl olur da geri dönüşü olmayan cinsiyet değiştirme gibi hayati öneme sahip bir konuda, çocuk yaşta olmasına rağmen bilinçli olarak birileri tarafından yönlendirilmiş cinsiyet tercihi dikkate alınabiliyor. Ve nasıl olur da bazı ülkelerde sadece bu konuda, küçük yaşlardaki çocuklar için bile istisnai yasal zemin hazırlanabilir?
Kendini ben valiyim diye tanıtan birine, hemen tamam deyip vali muamelesi mi yapıyoruz?
Dünyanın tüm dillerinde erkek ve kadının farklı isim veya cinsiyet zamiri vardır. Nasıl olur da kişinin aniden aldığı bir karar ile düne kadar kendisine hitap edilen cinsiyet zamirinden veya kadın ve erkek ifadelerinden rahatsız olduğunu belirtmesiyle muhatabı suçlu sayılsın ve para cezası ödesin?
Ben kendimi zenci hissediyorum diyen bir beyaza, kim hangi gerekçe ile inanır ve bunu kabul edebilir ki? 
İşte bir kadının kendine özgü uzuvları, ses tonu, saç telleri ve doğurganlığı, hormonları hatta genetik kromozomunun XX olması gibi çok farklı ayırt edici yönleriyle kadın olarak tanımlanıp ispatlanabilirken sadece psikolojik olarak kendini hissettiği şeyle mi tüm bunlar yok sayılıp bu mesnetsiz beyan kabul görecek?
Sayısız sorunların ve felaketlerin olduğu bir dünyada, her şey pas geçilecek. Sadece kendini hissettiği geçici duygu durumunu esas almaya kurgulu planın bir parçası olarak hazırda bekleyen, geri dönüşü olmayan cerrahi müdahale için tüm imkânları seferber eden ve her türlü mali ve hukuki destek sunan bir organizasyon veya baronların sahiplendiği bir lobi ne kadar iyi niyetli olabilir?

 

Evet, “izahı olmayan şeylerin, mizahı olurmuş.” ifadesinin yerini bulduğu acı bir tablo ile karşı karşıyayız.
Tilki, kümese girmenin yolunu ararken bir gün şöyle demiş; “kendimi tavuk hissediyorum!” kümesin kapıları açılınca olanları siz düşünün artık!
Çocuk sabah kaltığında miyav, miyav diyerek anne babasını uyandırmış. Babası sormuş; Oğlum ne oldu? Çocuk cevap vermiş, baba ben kendimi kedi hissediyorum artık ben bir kediyim, hemen doktora gidelim bir kuyruk takmak istiyorum.
Öğretmen derse girmiş "dikkat!" "selam dur!" demiş. Sınıf başkanı öğretmenim ne oldu, demiş. Öğretmen konuşma demiş, ben bir komutanım siz de bundan sonra benim askerlerimizin deyince tüm öğrenciler emredersiniz komutanım bizde kendimizi asker olarak hissediyoruz, demişler. Okul müdürü durumdan haberdar olunca öğretmen ve öğrencileri hemen bir otobüs ile en yakın askeri birliğe gön
dermiş.

Kendimi farklı hissediyorum! diyenlerin, izah ettikleri ifadelerin bu mizahlardan daha inandırıcı olduğu söylenebilir mi?
Manevi değerlerimize, evlatlarımıza ve geleceğimize sahip çıkalım. Nesli ve ekinleri ifsat etmeye çalışan her türlü bozguncu lobiler ve projelerine karşı bilinçli ve uyanık olalım. Bu yola düş(ürül)müş kardeşlerimizi dışlamak yerine onlara şefkat elimizi uzatalım ve bu bataklıktan biran önce kurtulmalarına yardımcı olalım. Onların düştüğü bu durumun bir sebebi de ihmalimiz ve zamanında gösterdiğimiz ilgisizliğimiz olduğunu unutmayalım.  
Ey Rab'bim bizi, evlatlarımızı ve tüm Müslüman kardeşlerimizi her türlü kötü insanların şerrinden ve iffetsizlikten koru. Bize katında bir takva ve güzel bir edep nasip eyle…

Ömer SERTAKAN