Aktüel Pencere
10.09.2025

Minimalizm: Sadeliğin Yankısı

 İnsanlık tarihi boyunca en temel arayışlardan biri ‘Nasıl yaşamalıyım?’ sorusu olmuştur. Bu soruya cevaplar zamanla farklı biçimler alsa da özünde hep aynı kavram etrafında dönüp durur.

 

DENGE; Günümüzün hızla tüketen toplumlarında bu dengeyi yeniden keşfetme çabası minimalizm adıyla karşımıza çıkıyor. Kimi için estetik bir tercih, kimi için ruhsal bir arayış… Ama her durumda ortak bir öz taşıyor: Az eşya çok huzur…


   Peki nedir bu minimalizm? Minimalizm kökleri aslında yeni değil. Japon kültüründe wabi-sabi felsefesi, kusurlu olanı ve sadeliği güzellik olarak görür.

Batıda ise 20.yüzyıl sanatında ortaya çıkan minimalist akımlar fazlalıklardan arınmayı estetik bir anlayışa dönüştürmüştür. Bu yaklaşımın özünde fazlalıkları ortadan kaldırarak özle temasa geçme arzusu vardır. Yani minimalizm sadece eşyalarla ilgili değil, zihinsel ve ruhsal bir arayıştır.


    Minimalizmi yalnızca modern bir yaşam trendi gibi görmek, aslında onun köklerini görmezden gelmek olur. Çünkü sadelik çağrısı insanlık kadar eskidir. Dinimizde de bu anlayışın izlerini bulmak mümkündür. Kuran’da ‘israf etmeyin çünkü Allah israf edenleri sevmez’(Araf:31) buyrulur. Hz. Peygamber’in hayatına baktığımızda da sadelik ve kanaatkarlık onun yaşam biçiminin en temel özelliklerindendir. Özellikle Hz. Hatice validemiz ile evlendikten sonra da zevcesinin bol servet sahibi olması onu israfa, gösteriş ve lükse itmemiştir.


    Bilimsel açıdan bakıldığında minimalizmin insan ruhuna ve bedenine katkısı dikkate değerdir. Araştırmalar fazla eşya ve dağınıklığın zihinde stres hormonlarını arttırdığını, zihnin fazlalıkla kuşatıldığında daha hızlı yorulduğunu, karar verme sürecinin zorlaştığını gösteriyor; sade, düzenli bir ortamın ise dinginlik sağladığını ortaya koyuyor.


   Tüm bunlarla birlikte, minimalizmin modern dünyadaki serüveni bazı çelişkiler taşıyor. Çünkü günümüz tüketim kültürü sadeliği bile pazarlanabilir bir ürüne dönüştürmüştür. Lüks mağazalarda minimalist tasarım etiketiyle satılan mobilyalar, kapsül dolap adı altında satılan pahalı kıyafetler… Tüm bunlar sadeleşmenin bile yeniden tüketim döngüsünün bir parçası haline geldiğini gösteriyor. Bu durum kritik bir soruyu ortaya çıkarıyor. Gerçekten daha azla yetinmeyi mi öğreniyoruz, yoksa yeni bir tüketim biçimini mi benimsiyoruz?
    

Dini perspektiften bakıldığında bu çelişki daha da keskinleşiyor. Çünkü sadelik gösterişten uzak olmayı gerektirir.

Kanaat, maddi fazlalıkları azaltmak kadar insan kalbini dünyevi hırslardan da arındırmaktır.

Eğer minimalizm yalnızca modern bir estetik anlayışa indirgenirse dinimizin vurguladığı derinlikten yoksun kalır.


    Sonuç olarak minimalizm, modern çağın kısa ömürlü bir modası olmanın ötesinde insanın kadim arayışının günümüzdeki yansımasıdır. Sade bir yaşam, dinimizin insana sunduğu temel ahlaki öğretilerden biridir. Asıl mesele, az eşyaya sahip olmak değil, sahip olduklarımızı yönetebilmektedir.

Ve gerçek minimalizm, maddeyle kurulan bu dengeyi yeniden inşa edebilme cesaretinde gizlidir.

 

Meryem ELBAHDIR

******************************************