Gelecek kaygısı, bireylerin ileride yaşayabilecekleri olaylar karşısında hissettikleri belirsizlik, endişe ve kontrol kaybı duygularını ifade eder. Bu durum genç bireylerde daha fazla gözlemlenir; çünkü gençlik dönemi, bireyin kimliğini oluşturduğu, geleceğini planladığı ve hayatının yönünü belirlediği bir gelişim aşamasıdır. Gençlerde gelecek kaygısının sebepleri ekonomik istikrarsızlık, yüksek genç işsizlik oranları ve mesleklerin hızla değişen yapısı gençleri en çok etkileyen faktörlerdendir. Sınav odaklı ve ezberci sistemler, bireysel yetenek ve yaratıcılığı geri planda bırakmakta, gençlerin potansiyelini bastırmaktadır.
Ailelerin beklentileri ve toplumsal başarı kriterleri (iyi okul, iyi iş, evlilik, statü) gençlerin üzerinde baskı yaratmakta, bireysel istekler ve toplumsal beklentiler arasında çatışma doğurmaktadır. Sosyal medya, sürekli karşılaştırma kültürünü beslemekte; “başarılı hayatlar” görselleri gençlerin kendi yaşamlarını değersiz görmelerine neden olabilmektedir.
Gelecek Kaygısının Sonuçları
Psikolojik Etkiler: Anksiyete bozuklukları, depresyon, tükenmişlik sendromu, özgüven eksikliği, panik atak gibi ruhsal hastalıklar.
Akademik ve Mesleki Başarısızlık: Motivasyon düşüklüğü, hedef belirleyememe, karar verememe, erteleme alışkanlığı.
Toplumsal Etkiler: Gençlerin topluma katılım isteğinin azalması, beyin göçü, sosyal dışlanma, suça yönelme riskinde artış.
Gelecek kaygısıyla mücadele önerileri, eğitim sistemi bireyin potansiyelini ortaya çıkaracak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Ezberci yaklaşımlar yerine eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcılık ve duygusal zekayı ön planda tutan bir eğitim anlayışı benimsenmelidir.
Her okul ve üniversitede erişilebilir, ücretsiz psikolojik danışmanlık hizmetleri sunulmalıdır. Öğrencilerin duygularını ifade edebileceği, yönlendirme alabileceği güvenli ortamlar oluşturulmalıdır.
Ebeveynler ve öğretmenler, gençlerin bireysel farklılıklarına saygılı, destekleyici bir iletişim dili benimsemelidir.
Aileler, çocuklarının hayallerini gerçekleştirme sürecinde yol gösterici ve cesaretlendirici rol üstlenmelidir.
Gençlerin ilgi alanlarına göre kendilerini ifade edebilecekleri, üretime katılabilecekleri atölye, kulüp ve gönüllülük faaliyetlerinin desteklenmesi, aidiyet duygusunu güçlendirir.
Sonuç: Gençlerde gelecek kaygısı, bireysel bir ruhsal sorun olmanın ötesinde toplumsal gelişmeyi doğrudan etkileyen çok boyutlu bir meseledir. Bu sorunla mücadelede sadece gençlerden değil; ailelerden, eğitim sisteminden, devletten ve toplumun tamamından sorumluluk beklenmelidir. Geleceğe umutla bakan, üretken ve kendine güvenen bir gençlik için, onların iç dünyasını anlamaya, desteklemeye ve yollarını aydınlatmaya ihtiyacımız vardır. Unutulmamalıdır ki bir toplumun geleceği, gençlerinin bugünkü umut seviyesinde şekillenir.
Meryem ELBAHADIR
*************************************