Tüm evrenin ve tüm insanların tek ve mutlak sahibi ve yaratıcısı şüphesiz Allah’tır. Mülk ve hükümranlık O’nun dur. Onun ne bir ortağı ne bir yardımcısı nede bir danışma kurulu var (haşa).
İnsanları dilediği şekilde ve dilediği koşulda yaratmayı murat etti ve yarattı. En güzel şekilde biçim verdi, kendisine gözü gibi bakacak anne ve babaya emanet etti. Mal, mülk, evlat ve itibar verdi. Saymaktan aciz olduğumuz nice nimetler verdi ve halen vermekte.
O’na sadece iman etmek, ibadet etmekle teşekkür etmemizi ve kul hakkına girmememizi emretmiş.
Bunun karşılığında, durumumuza göre ebedi cennet ve sayısız nimetler vad etmiş ve vadinden dönmeyeceğini ifade etmiş. Bu emirleri kendi adımıza gerçekleştirmek için ve yaptıklarımızın faili ve sorumlusu olmamız için bize irade vermiş.
İrade sahibi olduktan sonra bunun gereği olarak tercih seçeneklerimiz meydana gelmiş. Bu seçenekler de dünya imtihanı olmuş. İmtihanın kurallarını belirleme yetkisine sahip tek varlık elbette ki her şeyin mutlak sahibi yüce Allah olacaktır.
Kötülük işlemeyi yasaklarken kötülük yapabilmeye izin vermeseydi irademiz nerede kalırdı?
Zülüm haksızlık ve ahlaksızlığı kendi nefsi ve azgın istekleri için tercih edecek bir düşünce ve ruha sahip insanların bu karakterlerini açığa çıkarmalarına izin verilmeseydi.
İyi ile kötü insanları ayıt edilmeleri ve bunun sonucu olarak iyilerin mükâfat veya kötülerin cezalandırılması konusunda insanlar ikna olamazdı. Hiçbir şekilde denenmeden ve sadece kötülük potansiyelini taşıdığı için bir insanı cezalandırılmak zulüm olurdu.