Aktüel Pencere
15.07.2024

Masumiyetin Ziyanı: Srebrenitsa Katliamı

  90’lı yıllarda yaşamak ne de zordu..Türkiyenin en kanlı sahnelerinin gerçekleştiği o yıllarda dedelerimiz günün belli saatlerinde radyoların başlarına ülkenin ve dünyanın “kara durumu“nu öğrenmek için geçer ve neler yaşandığına kulaklarıyla şahitlik ederlerdi. Hiç şüphesiz duydukları kadarını da yaşıyorlardı. Bu, Firavunların güç gösterisinden başka bir şey değildi. Soğuk Savaş sonrasındaki “sıcak savaş“ maalesef çok cana kıydı; çokça anne evladından, çokça evlat babasından oldu. Yine de planların üstünde bir plan yaratıcısı olduğunu unutan Nemrutların ellerindeki gücü almak için bazen bir sinek bile gerekmeyebilir; yazgının işlemesi için ebabillere dahi ihtiyaç bırakmayan bir Allah’ımız var, elhamdülillah; dengeler ülkemiz başta olmak üzere bazı ülkelerde değişti. Yine de Filistin, Doğu Türkistan, Somali, Nijerya, Suriye, Irak, Yemen, Afganistan.. gibi ülkelerde durum vahametini korumakta. Eğer savaşın ve soykırımın olduğu bu ülkeler için çabalamazsak şu anda belgesellerini yaşlı gözlerle izlediğimiz, tarihteki yerini almış birçok katliam gibi bu ülkeleri de aynı  ibarelerle anmaya mecbur kalacağız. Filistin ve adını saydığımız diğer ülkelerden “belgeseli çekilmeye başlanmış mezarlıklar“ olarak bahsedeceğimiz günlerin acı tasavvurunu siz değerli okurlara bırakıyorum ve temmuz ayında olmamız hasebiyle sizlere 1995 yılının temmuz ayında yaşanan Srebrenitsa Katliamı’ndan bahsetmek istiyorum.
    Avrupa’nın ortasında yaşandı bu soykırım. Şöyle düşünelim, kuşatma altındasınız ve kendinizi savunacağınız silahlarınız toplandı. Şehrinizi  işgal etmek isteyen bir grup Sırp’a karşı BM adında farklı bir grup, Hollandalı askerlerle birlikte şehrinizi güvende tuttuğunu söylüyor. Bir nebze olsa rahattasınız, en azından çocuklarınız ölmeyecek! Sırplar şehrinize saldırıları sıklaştırıyorlar, “güvenli bölge“nin sağlanamadığını görüyorsunuz. Şehrinizin Müslüman genç erkeklerini ve yetişkinlerini, toplanan silahların geri dağıtılması için başvuru yapmaya gönderiyorsunuz. Yardım dilenmiyorsunuz, para ve silah da dilenmiyorsunuz; size ait olanın geri verilmesi tek isteğiniz. Hürriyet hakkınızı elinizden alan BM’nin kararıyla Hollandalı askerlerden sorumlu komutan taleplerinizi reddediyor, BM ise şehrinizin üzerinden iki adet F16 uçurmakla sizleri rahat bir ölüm uykusuna yatırmaya çalışıyor! Ve bir gece yarısı Hollandalı asayiş piyonları, BM’nin “barış gücü komutanı“ olarak nitelendirilen generalden aldıkları emirle şehri boşalttılar ve siz yine ibadetlerinizle, zikirlerinizle baş başa kaldınız. Kenti Sırplar’a teslim eden ellerden hesap sorulup sorulmadığını göremeden önce çocukların kafalarına isabet eden füzelere şahit oldunuz, sonrasınıysa ne siz hatırlıyorsunuz ne insanlık hatırlamak ister! Avrupa’nın şakşakçılarından yüz bularak katliamı doruğa çıkaran Sırplar, bu soykırımı tam 5 gün sürdürdü. 8300 kişi öldürüldü, cesetleri parçalanarak iskeletleri çıkartıldı ve bu cesetler krematoryumda yakıldıktan sonra Lahey Toplu Mezarlığı’na gömüldüler. Kalemim bu katliamı çok kısa anlattığı için acizliğimin kusuruna bakmayın, sizlere yazıyı burada bırakmanızı ve Aliya İzzet Begoviç’in Türkler’e yazdığı çok kıymetli ve dokunaklı mektubunu okumaya vakit ayırmanızı tavsiye ediyorum.Vaktiniz kısıtlıysa en azından 5. Sayfasını okuyun. Bağlantı adresi şudur: https://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/Aliya/780.pdf
   Toplu mezarlıklar hakkında mektuptaki ayrıntılı bilgiler bir yana, ölen eşlerinin ve çocuklarının kemiklerine ulaşmak için duasını ve gayretini kaybetmeyen yapayalnız kalmış kadınlar bir yana. Aliya İzzetbegoviç’in de belirttiği gibi her şey affedilirdi belki ama kadınlara ve genç kızlara yapılanlar.. asla. Belki de toplu mezarlıkların bulunmasına Srebranitsa’nın dar sokaklarında yankılanan çığlıklar birer vesile oldular. O çığlıklar bugün şehitlikleri evi belleyip bir başına yaşayan anaların kulaklarında hâlâ çınlıyordur elbet. 
    Garip bir hikayesi var toplu mezarlıkların bulunmasının: Toplu mezarlıklarda bulunan cesetlerin beslediği toprakta yetişen ve çoğalan bir tür çiçek var, Artemis. Bu çiçeklerin günden güne çoğalmasıyla birlikte yalnızca Artemis çiçeğinin kokusuna gelen ve bundan beslenen mavi kelebekler bölgede çoğalmaya başlar. Başlarda farklı bir doğa olayı gibi algılanan bu sahnenin kaynağı çok geçmeden anlaşılır. Kazı çalışmaları başlar ve 20 binden fazla cesede ulaşıldığı kayda geçer. Bu olay bize çok şey anlatmıyor mu sizce de? Srebranitsa, hüzünlü hikayesini mavi kelebeklerin kanatlarına sığdırarak tarihe karışadursun, biz de yeniden imanı giyinelim; Allah’tan daha güzel kanun koyucu ve uygulayıcı olmadığına iman edelim. 
  Masum ölülerin bir “Ol!“ emri ile mavi renkli bu bekçilere kavuşmasının hikayesidir bu hikaye. Allah ne güzel vekildir ki böyle güzel vekiller yaratıp bizlerin kalplerini yumuşatıyor. Hasbünallahu ve ni’mel vekîl... Şu hatırlatmada da bulunmalıyız, dua yalnızca yaşayanlara değil ölülere de nurdur. Öyleyse biz de açalım ellerimizi ve fısıldayalım şu duayı: 2. Dünya Savaşı’ndan sonra insanlığa yapılan en büyük suç olarak sadece iki yüzlülüğün turnusol kağıdı olan BM’nin arşivlerine değil, meleklerin kâtiplik ettiği büyük arşivde de yerlerinizi aldığınız için sizleri minnetle anıyor, hüzünle yâd ediyoruz. Cennette sizlerle görüşmek nasip olursa kelebeklerinizi yanınızda bulunduracağınızdan eminiz. Eli kanlıların suçlarını açık ettiren kelebeklerle şüphesiz bizi cennet kapısında bekleyenlerden olacaksınız. Siz başta olmak üzere bugün dahi sürmekte olan tüm katliamlarda şehadete kavuşan tüm ruhlar ile birlikte haşrolmayı Rabbimiz bizlere de nasip etsin. Amin!

Mekiye Aksa Yeşil