- Sen iyi bir yalan tüccarısın, dedi çocuk. Öyle ki süslü cümlelerle gizlediğin yalanı, daha alınabilir kılmak için kendine bile sattın. Çürük malı kıymetlendirmek için hakikati kendinden saklamak… Ticaretin uğruna yaptığın en büyük fedakarlık bu olmalı.
Adam güldü. Bilge kibiri ile gerinip halktan birine temas eder yücelikte ses tonu takınarak yanıtladı:
- Senin bile bulabileceğin kadar ortada olan doğru neden benim süslü cümlelerimin arkasına saklanıyor çocuk?
- Doğru saklanmıyor, her yerde. Arayan kalmadı. Halk estetik duranın peşinde. Fikrin ne olduğu ile değil üzerlerinde nasıl durduğu ile ilgilenen bir yığın kitle. Yalan bile olsa daha cazibeli gözüken fikri olduğu gibi giyinen, sorgulamayan beyinlerle dolu dinleyicilerin seni bekliyor. Sen de almaya hazır kalabalığa yalanlarını satıyorsun.
…
Günümüzde bilim ve din iki ayrı kutup olarak servis edilmekte gençler ikisinden birini seçmeye zorlanmaktadır. Bilim objektif, deneyle delillendirilmiş doğru; din ise subjektif, eskilerin mitoloji yığını…
Kendini akıllı hissetmek isteyen sözde entelektüellerimiz daha akıllı hissetmek isteyince deneysiz, meçhul tanrıya inanmayı, rasyonalizme aykırı irtica ile suçlamaktadır.
Daha da akıllı hissetmek için biz bilimin çocuklarıyız derler. Bilim bizden yana, bizim safımızda.
Bilginin sahibi, kalemle yazmayı öğreten en büyük mühendis yarattığı kullar üzerine evrenin gizli kodlarını, yaşamın devamlılığını sağlayan ideal nizamın şifrelerini verdiğinde buna ayaklanan bilimin evlatları, sözde aydınlarımız olmuş; bu öğretilerin, bir grup beşerin uzak coğrafyalarda mikroskoplar altında gördüğü teorilere aykırı olduğunu söylemişlerdir.
Bilimin avama yayılması, üniversitelerin dışına çıkması, genelleşmesi; soyut alanlarda sahte bilgelik iddialarına zemin hazırlamıştır. Ceplere inmiş bilime hakimlik mikyası kalmamış, her okunanla bilgi düzeyine bakılmaksızın bilgelik unvanı alınabilir olmuştur.
Eskilerin bilgeleri; ilmi, zamâne meşgalelerine yayılmış sıradan ve rutin hayatları ile ödeyip satın alanlar, bu uğura yollar aşarlar, fedakarlıkları karşılığında elde ettikleri alimlik gücünün unvanı ile günün problemlerine çözüm üretir ve böylece hürmet görürdü.
Bu takası göze almayan halkın ekserisi bilgi kaynakları olarak atalarını alırdı. Halk atalarından duydukları doğrular ile büyür çok azı iyi ihtimalle ara sıra soru sormakta sonra tekrar hayatın rüzgarına kapılıp yaşama devam etmekteydi.
Öyle ki, insanoğlu “hak” ile ödüllendirildiğinde uzun süredir süregelen bu sorgulamama ve itaat tembelliği büyük pahaya patlamıştır.
Kimi sırf zamanın bilgi kaynağı atalarına olan itaat alışkanlığı sebebi ile boyun büken katılaşmış beyinlerden dolayı gerçek’ten mahrum kalmıştır.
Ataların, yani eski zamanın bilgi kaynaklarının sarsılmaz iktidarı, hak indiğinde kulakları tıkamış; bundan daha fazla olarak bazılarının ahiretine mal olmuştur.
Bilim sünettulahı anlama uğraşıdır. Anlama aciz ve yeteneği kısıtlı beyne tabii olduğundan içinde hata barındırır. Bilim bu hataları gizlemez aksine onurlu bir arma olarak takıp göze sokar ve hâlâ hata yapılabileceğini her fırsatta dile getirir. Neticede bu durum beklenmedik bir şekilde bilimin gözlerdeki kutsallığını arttırmıştır.
Kuran’da birçok ayette, ataların din dışı öğretilerine itaatin doğru’dan nasıl mahrum ettiğine değinilir.
Biz örnek olması için bir ayet üzerinden ilerleyelim:
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, “Hayır, atalarımızdan gördüğümüze uyarız” dediler. Ya atalarının aklı bir şeye ermemiş, doğru yolu bulamamışlarsa!
Bakara 170
Biz gençler olarak ayette geçen “Ya atalarının aklı bir şeye ermemiş, doğru yolu bulamamışlarsa!” ibaresini düstur edinmeli, hak’ı arama gayemizde dürüst ve sadık olmalıyız. Gerçeği bulduğumuzda verdiği mükellefiyetler her ne olursa olsun cesurca sırtlanmalı ve her zerremizde hakikatı taşımalıyız. Müslümana okumak farzdır ama okunan ilahlaştırılmamalı ilaha ulaştıran bir basamak alınmalıdır
Bilimde hala cevaplanamayan gizemlerin olması, cevapladıkça soruların artması kula haddini bildirir. Boyunu aşan bir kudretin yüceliğine delildir. Bu kudret, eserini oku’mayı emretmiştir. Bilim, Halık’ın kullarına lütfudur, merhametidir.
Böylece bilim müslümanların hayretini besler, zikrini arttırır, yaratıcıya yaklaştırır, Rabbinin noksanlıklardan münezzehliğini kanıtlar.
DUA